Bir orman yanınca yalnızca ağaçlar ölmez. Bir kuşun yuvası, bir sincabın yolu, bir çobanın gölgesi, bir çocuğun hatırası yanar. Ve bazen, bir milletin vicdanı da tutuşur.
Son günlerde Türkiye’nin dört bir yanından yükselen dumanlar, sadece gökyüzünü değil, içimizi de karartıyor. Ege’de, Akdeniz’de, İç Anadolu’da… Gözümüzün önünde yanan sadece orman değil; doğamız, geleceğimiz, nefesimiz. Yanan sadece çam ağaçları değil; umudumuz, hayvanlarımız, yılların emeği… Her alevde bir çığlık var. Ama bu çığlıkları duyan var mı?
Kül Olan Hayatlar
Bu yangınlarda yalnızca doğa ölmedi.
İtfaiyeciler, ormancılar, gönüllüler… Alevlerin içine girip bir ağacı, bir canı kurtarmak isterken kendi canlarını kaybettiler. Hayatları boyunca doğayı korumak için mücadele eden bu insanlar şimdi o doğayla birlikte toprağa karıştı. Bazılarının adını bile bilmedik. Ama onların cesareti, bu ülkenin gerçek şeref madalyasıdır.
Ve köylüler…
Kimi sabah tarlasına çıkmıştı, kimi ahırındaki ineği sağarken kıyamet koptu. Bir saat içinde bütün geçmişi ve geleceği kül olan insanlar var bu ülkede. Evleriyle birlikte anıları da yandı. Kimisinin çocukluk resmi, kimisinin sandıktaki çeyizi, kimisinin kuruttuğu tütün, zeytin… Hepsi gitti.
Peki biz onlara ne verdik? Başsağlığı dilemekle geçiştirilen bir acıyı mı?
Sessizce Ölenler
Ve hayvanlar…
Konuşamadıkları için sessiz kaldığımız, suskun kaldığımız nice canlının alevlerin içinde kıvranarak öldüğünü gördük.
Yanmış kaplumbağalar, kanatları tutuşmuş kuşlar, yanan ormanda son nefesini veren karacalar…
Onlar ne suç işlemişti?
Doğada bir dengeyi temsil eden bu masum canlıların katli bir doğa değil, bir vicdan soykırımıdır.
Bu Yangınlar “Doğal” Değil
Bu bir doğa katliamı değil; bu, organize bir vicdan cinayetidir.
Bir orman 30 yılda yetişiyor, 30 dakikada yanıyor. Ama bazı şeyler hiç geri gelmiyor. Mesela o bölgedeki endemik türler. Mesela köylünün geçim kaynağı olan zeytinlikler. Ve en çok da çocuklarımızın tertemiz bir doğada büyüme hakkı. Yangınlar nedeniyle tahliye edilen köyler, gözyaşı döken yaşlılar, sırtında hayvanını kurtarmaya çalışan kadınlar… Bunlar sadece haber bültenlerine düşen görüntüler değil; bu ülkenin gerçeği, acısı, yarası.
Biz ne yapıyoruz? Sosyal medyada birkaç paylaşım, birkaç cılız tepki, sonra yine unutuyoruz. Halbuki suskunluk suç ortaklığıdır. Bir orman yakıldığında ses çıkarmamak, doğaya karşı işlenmiş bu suça göz yummaktır. Unutursak Yanlışın Parçası Oluruz.
Ormanlar yalnızca doğa değil, vatandır. O yangınlar yalnızca ağaç değil, Yanan Geleceğimizdir bir ulusun onurunu yakıyor. Bu yüzden yangınlara karşı mücadele sadece itfaiyecilerin değil, her vicdan sahibi insanın görevidir.
Ne Yapmalı?
- Yangınla mücadele donanımı artırılmalı.
- Orman suçlarına ağırlaştırılmış cezalar getirilmeli.
- Yanan alanlar üzerinde imar yasası, Anayasal güvence altına alınmalı.
- Hayatını kaybeden ormancı ve itfaiyecilerin adları, anıtlarla yaşatılmalı.
- Yangın mağduru köylülere maddi destek değil, onurlu bir yeniden inşa hakkı verilmeli.
- Hayvanlar için kurtarma ekipleri, yasal olarak teşkilatlandırılmalı.
Bir orman yangını, yalnızca bir doğa felaketi değildir. Aynı zamanda ahlaki bir çöküştür. Eğer biz bu yangınlara sadece ekrandan bakıp iç geçiriyorsak, unutmayalım:
Yarın kendi yandığımızı izlerken kimse kalmayacak kurtaracak.
Bugün sessiz kaldığımız her can, yarın boğazımızda bir çığlık olarak düğümlenecek.
Unutursak Yanlışın Parçası Oluruz
Ekran karşısında üzülüp, “çok yazık” deyip sonra hayatına aynen devam eden herkes, bu yangınların dumanını soluyan son çocuk kadar sorumludur.
Klavye başında ahlak gösterisi yapmak vicdan değildir. Gerçek vicdan, harekete geçmektir.
Yani doğayı korumamak sadece vicdansızlık değil, uluslararası suçtur.
Ve bir gün, bu ihmallerin bedelini yalnızca ağaçlar değil, devletler de ödeyecektir.