banner201

banner177

banner207

YAZAR AHMET AYDIN: "DÜNYA, KİTAPLAR ARASINDADIR"

Seyid ve Reva adlı eserlerinden sonra üçüncü kitabı olan Lika'yı çıkaran yazar Ahmet Aydın, Ahmet Aydın verdiği röportajla bilinmeyen yönlerini anlattı, tavsiyelerde bulundu.

YAŞAM 18.01.2023, 15:22 18.01.2023, 15:33
YAZAR AHMET AYDIN: "DÜNYA, KİTAPLAR ARASINDADIR"

  1. Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

Ben Ahmet, Ahmet Aydın. 30 yaşındayım. Aslen Karslıyım. İlk ve ortaokulu Kars’ta okudum. Lise Bursa’da. Üniversite Trabzon’da. Renkli ve geçmişe dönüp baktığımda yüzümde tebessüm bırakan bir eğitim hayatım oldu.

Annem ve babamla beraber Bursa’da yaşıyorum. İyi bir Fenerbahçeli olduğumu belirtmek isterim. Bu önemli bir husus. (Gülüyor) Ata binmeyi severim. Tutkudur. Yalnızlığı, uzun yürüyüşleri, uzun tarih geyiklerini, hususen savaşları ve sebeplerini araştırmayı severim. Sinema ve dizi izlemek, yorumlamak, analiz yapmak hobilerimdir. Ayrıca zaman zaman bazı dergilerde şiir ve kitaplar üzerine yazdığım inceleme, yorum yazılarım yayınlanır. Genel olarak böyle hayatın kıyısından yürüyüp geçiyorum.

2- Yazmaya nasıl başladınız? Ne zamandan beri yazıyorsunuz?

Biraz klişe gelecektir. Baştan ifade edeyim. Çocukluğuma dayanır yazmak eylemi. Her zaman için hayatımın her safhasında yanımda yöremde yazmak eylemi ve araç-gereçleri olmuştur. Beni yazmaya iten şey ise okuduğum kitaplardaki karakterlerin yanımda yöremde çevremde olmayışıdır bende bıraktığı yalnızlık hissiydi. Ben kendimi bildim bileli his olarak da fiziksel olarak da yalnızdım. Bunu hissederdim.

Anlaşılmadığımı düşündüğüm, varlığımın kimsenin farkında olmadığının farkına vardığım zamanlarda yazmaya başladım. Yazmak benim için bir kaçış rampası oldu. Daha çocukken yurtta kaldığım dönemlerde Kars’ta, soğuk sonbahar kış akşamlarında kalorifer peteğinin yanına sıkışır kitap okurdum. Deli gibi okurdum. Yarın yokmuşçasına. Bir yandan da kitaplarım bitmesin diye de hüzünlenirdim. Çünkü her zaman için kitap bulmak zor. Kitaba erişim iznimiz oldukça kısıtlı. Okudukça kendimi bir şeyler karalarken buldum. Önce cümleler, kıtalar, paragraflar derken öyküler ve şimdilerde romanlarla devam ediyorum.

Yazmak yalnız adam işidir. Öyle kanaatim var.

3- Türkiye’de veya dünyada en beğendiğiniz yazar / yazarlar kimler?

Türkiye kalemine bütün hissiyatımla saygı duyduğum bir yazar var. Zülfü Livaneli. Sonrasında elbette başka isimler de var. Nazan Bekiroğlu. Biraz daha eskiye gidersek Sabahattin Ali, Reşat Nuri, Peyami Safa, Sadri Ertem. Dünya edebiyatında ve genel olarak da ilk sırada Dostoyevski, Tolkien, Zweig gelir. Bu bağlamda Murakami, J. London, AynRand sayabilirim. Biraz daha genişletmek istersek Annie Ernaux, Neval Es Saddavi, Necip Mahfuz, Jiddu K. gibi isimler ve daha sayamadığım birçok kalem benim için kıymet ve ehemmiyet teşkil eder.

4- Kitabınızı yazmaya başlarken kurguyu önceden mi belirlersiniz? Yoksa bütün olay örgüsü siz yazdıkça mı gelişir?

Şöyle bir gerçek var. Olayların akışı geriden gelen ne varsa bir şekilde etkiler. Bir akarsuyun akışını düşünelim. Akışı, güneş etkiler, rüzgar etkiler, içindeki çakıl taşı ya da kaya parçası etkiler. Ben yazdıkça olaylar gelişti demek elbette yanlış değildir. Ama o kurguyu ortaya çıkaran bir olay vardır. Kurguyu geliştiren de olaylar vardır. Ben kurguladıktan sonra yazdım. Yazdıkça da okudum. Okudukça da hem yazmak manasını genişlettim hem de okumanın yazmak için ne büyük bir dünya olduğunu keşfettim.

5- Yazmak isteyen ancak nasıl başlayacağını bilmeyenler için tavsiyeleriniz var mı?

Okumak, okumak, okumak.

Kitap, okumakla başlar okumak, sonra insanları okumaya dönüşür. Yerde bulduğumuz çöp kağıdını bile okumak gerekiyor. Kainatı okumalıyız. Okur olmak sadece kitap okumakla gerçekleşmez. Okumak sürekli bir eylem ve sürekliliğini korumamız gereken bir eylem.

Bir başka tavsiyem ise şu; ben boş zamanlarımda kitap okurum söyleminden kendinizi koruyun. Siz bir birey olarak ne vaktiniz kıymetsiz ve boş ne de kitap okumak boş vakte sığdırılacak bir eylemdir.

Oku’mak ayettir. İncitirsek inciniriz.

6-Seyid ilk kitabınız. Reva ikinci kitabınız. Bir de son kitabınız Lika. Genel olarak bahseder misiniz? Yazım süreçleri, türleri, farkları nelerdir? Ne değişti, ne gelişti? Bizimle paylaşır mısınız?

Seyid ve Reva roman, Lika ise şiir kitabı. Üç kitap bir serinin kitapları. Bu kitaplar çok uzun süredir basıma hazır bir şekilde bekliyordu. Seyid serinin ilk kitabıydı. Romandı. Askere gitmeden önce bir yayınevi ile anlaştık. Basıma hazırdı. Basım ücreti konusunda anlaşamayınca askerden sonraya kaldı. Tezkereye 25 gün kala aynı yayınevinden bir editör beyefendi benimle iletişime geçti. Projeniz güzel. Orta yolu bulup basalım dedi. Kabul ettim. İlk basım çıktı. Birkaç ay sonra pandemi patlak verdi. Sonrasında yayınevi ile bazı problemler yaşadık. Yayınevi sırra kadem bastı. Aradan bir süre geçti. Odessa Yayınevi benimle iletişime geçti. Seyid’i bastırdık. Tabi bu noktada benimle sürekli iletişim halinde olan ve desteğini hiçbir şekilde eksik etmeyen Odessa’dan Onur Bey’e teşekkür ederim.

Seyid’i, ilk kitabım olması hasebiyle olsa gerek düz ve yalın anlatımla ele aldım, öyle yazdım. Tabi dürüst olmak gerekirse sanırım tek sebebi bu ilk eserim olması değil. Bir güven meselesi ve özgüven meselesi de vardı. Biraz ağır ve ağdalı bir dil ile ilk eseri yazmak okura karşı beni geri atacağı, beklediğim ilgiyi görmemesinden çekindim diyebilirim.

Reva da Seyid gibi askere gitmeden evvel hazırdı. Seyid yayınlandıktan sonra bir yanım Reva’yı yeniden gözden geçirelim ihtiyacı hissettirdi. Çünkü askerde gerek okuma isteğim gerekse de vaktimin çokluğundan yazarın gözünden okuma çalışmaları yaptım. Özellikle Dostoyevski’nin bütün eserlerini tek tek altını çize çize okudum. Bu okuma hem okur olarak hem de bir yazar adayı olarak bana çok fazla şey kattı.

Seyid-Reva karşılaştırması benim zihnimde başladı ve okurda da karşılık buldu. Bu noktada okurdan aldığım en net dönüş “Seyid’de başladığın hikaye Reva ile beraber çok başka seviyeye çıkmış. Reva bir edebi eser olarak değerlendirilmeli” şeklinde oldu.

            7-Anlattıklarınız heyecan verici. Şunu merak ediyorum. Olayımız nedir? Olay örgümüz nereden geliyor?

            Olayımız edebiyat, olayımız aşk. İhtiras, drama ve belirsizlikler. Olay örgümüz birbirine aşık iki farklı kültürün bireyleri arasında gerçekleşen aşk hikayesi. Seyid ve Ahsen. Hayatın içerisinden bir olay, gerçek veya sokaktan iki karakter, herkesin kendisinden bir parça bulabileceği bir karakter bulacağı bir roman. Şunu da iddia ediyorum; kitabı okuyan herkes kitapta coğrafyamızı ve coğrafyamızın bize dayattığı ne varsa bir nebze dahi olsa hissedecektir.

8-Eğer yazar olmasaydınız hangi işle meşgul olmak isterdiniz?

          Zaten henüz kendime yazar diyemem. O bir iş değil bir makam sanırım. Öyle düşünüyorum. Öyle gördük büyüklerimizden. Öylesi de bende yok.

Günümüz şartlarında bilgiye erişim yollarının çokluğu ve iletişim araçlarının artması birçok kolaylıkla beraberinde sorunlar da getirdi. Edebiyat alanı da bunlardan sadece bir tanesi.

Eskiden iyi bir hikaye kulaktan kulağa dolanırken şimdi iyi bir reklam bütün bu işleri yürütüyor. Edebi değeri iyi olsun olmasın farketmeksizin iyi bir reklam çalışmanız varsa görece bir başarı sağlayabilirsiniz. Sağlayamazsanız şayet yazarlık mesleği geçiminizi sağlamak için yeterli olmuyor. Kim bilir belki bir gün yapay zeka yazarların, senaristlerin, şairlerin yerini alabilir. Bu ihtimalleri düşününce mecburen başka bir işle meşgul olmak gerekiyor. Yazmakla aynı zamanda E-Ticaret Uzmanı olarak bir yapı firmasında yönetici olarak çalışıyorum.  Yapmak isteyeceğim iş de bu olurdu.

9-Yazma ritüelinizden bahseder misiniz? Örneğin hangi ortamda, hangi materyallerle, hangi müzikle, nasıl bir coğrafyada yazmayı tercih ediyorsunuz?

          Bu gerçekten beklemediğim bir yerden gelen, sıradışı bir soru. Zor yerden geldi.

İlk bakışta şunu belirtmem gerekir. İçinde bulunduğum durumu düşününce bu soru bana çok lüks gelen bir soru. Çünkü onları bir araya getirecek bir güce sahip değilim. Zihinsel olarak sahip olsam da. .

          Yine de kalbimden geçen etrafımdan kalabalıkların akıp gittiği, kalabalıkların içerisinde herkesin yalnız olduğu, kimsenin kimsenin yüzüne bakmadığı (sanırım doğal ortam), elime kalemi aldığımda bütün sesleri kapatan bir tuşa dokunabildiğim, hiçbir sesi işitmediğim, hiçbir manayı düşünmediğim, masamda kağıtların kaybolduğu, kaybolan kağıtlardan hayat fışkıran bir ortam. Böyle bir ortam isterdim. Çok mu ruhani oldu?

10-Bu güzel sohbet için teşekkür ederiz. Buradan bütün okurlara ve kendi okurlarınıza ne mesaj vermek istersiniz?

            Estağfurullah. Henüz benim okurum demek benim haddimin fevkinde bir söylem. Haddim değil. Sadece okurlara değil herkese okumak lazım diyorum. Okumak bize para kazandırmayabilir ama bizi daha iyi insanlar yapabilir. Dünya, kitap sayfaları arasındadır. Her yeni kitap yeni bir yolculuktur. İyi yolculuklar dilerim.

Yorumlar (0)
Namaz Vakti 24 Nisan 2024
İmsak 04:32
Güneş 06:06
Öğle 13:07
İkindi 16:54
Akşam 19:58
Yatsı 21:26
12
kapalı
Puan Durumu
Takımlar O P
Takımlar O P
Takımlar O P
Takımlar O P